Gerçek adı “Satoko Tsushima” olan Yūko Tsushima, 1947’de doğar. Ünlü yazar Osamu Dazai’nin en küçük çocuğudur. Dazai, Tsushima daha bir yaşındayken intihar eder. Tsushima da babasının izinden ilerleyerek edebiyatla iç içe bir hayat sürer ve 2016’daki vefatına kadar pek çok kitaba imza atar.
Tsushima’nın Türkçeye çevrilen ilk kitabı ‘Köpeklere ve Duvarlara Dair’, geçtiğimiz günlerde Can Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. Çevirmeni Barış Bayıksel.
‘MUTLU KADINLAR HAKKINDA HİÇ YAZMADIM’
‘Köpeklere ve Duvarlara Dair’, iki öyküden oluşan bir kitap. İki öyküyü birbirine yakınlaştıran pek çok şey var. Bunların başında da genel anlamda “aile”, daha öznel olarak da “dul anne” teması gelir. Bu dul anneler hem ekonomik hem manevi yönden pek çok zorlukla uğraştıkları için oldukça mutsuzlardır ama çocuklarına becerebildikleri kadar sahip çıkarlar. Becerebildikleri kadar diyorum, zira Tsushima onlardan ne geleneksel bir kutsal anne ne de feminist sloganlar çıkarmaya çalışır.
Tsushima’nın böylesi doğal karakterler yaratma becerisinin bir nedeni de onun hayatıyla ilintilidir. Babası o bir yaşındayken intihar edince, Tsushima ve kardeşlerine, bir öğretmen olan annesi Michiko Ishihara tek başına bakar. Ayrıca Tsushima yıllar sonra evlenip çocuk sahibi olduktan sonra kendisi de boşanır ve çocuklarını tek başına büyütmek zorunda kalır.
Bu bilgilerin üzerine 1989’da Chicago Tribune’ne yazdığı yazıdaki şu kısım ve kitaptaki öyküler daha manidar bir yere oturur:
“Mutlu kadınlar hakkında hiç yazmadım. Bu, mutsuzluğu sevdiğimden değil, talihsizliğin her zaman kötü olmadığına olan inancımdan kaynaklanıyor. Mutluluk insanları şımartabilir. Mutlu insanlar duyarlılıklarını kaybedebilir ve bunun sonucunda insani nitelikler açısından fakirleşebilirler. Tam tersine, insanlar mutsuzluk sayesinde zenginleşebilirler. Mutsuz insanlara gerçek insan doğasını keşfetme şansı verilir. Tıpkı bir taşın ancak üzerine basıp tökezledikten sonra onun farkına varmamız gibi. Zor olduğunu biliyorum ama insanlar zorluklarla büyüyebilir.”
HAYATINDAKİ ERKEKLER BİRER BİRER ÖLMÜŞLERDİR
Tsushima’nın öykülerindeki baba unvanına sahip bütün erkekler ölüdürler. Yaşayan erkekler sadece çocuklardır. Bu ölümler sadece fiziksel olarak da gerçekleşmez üstelik, simgesel bir ölüm de söz konusudur. Kitapla aynı isme sahip ‘Köpeklere ve Duvarlara Dair’ öyküsünde ne yetişkin ne çocuk sayılabilecek, ergenlik çağlarındaki abi ise zihinsel engellidir ki o da öykü içerisinde ölür.
Bu ayrıntılar bizi yine Tsushima’nın geçmişine götürür. Onun hayatındaki erkekler de birer birer ölmüşlerdir. Evvela babası intihar etmiştir (1948). Sonra zihinsel engelli abisi ölür (1959). Son olarak da erkek evladı küvette boğulur (1985).
Kitabın ilk öyküsü ‘Sular Âlemi’nde anlatıcının oğlunun balıklara, akvaryuma ve o akvaryumun içine koymak için can attığı mor kaleye bu denli bağlı olmasının bir sebebi de bu olsa gerek. Normalde çok pahalı bir akvaryum aksesuarıdır bu mor kale. Ancak çocuk bir yen bir yen para biriktirir ve annesinin de yardımıyla mor kaleyi alıp akvaryuma koyar.
Yaklaşık otuz sayfalık bir öykü olan ‘Sular Âlemi’nin esas meselesinin ilk etapta bu olduğunu düşünürüz ama akvaryum ve mor kalenin birer basamak olduğunu çok geçmeden anlarız. Mesele sular, denizler, okyanuslar ve hatta Şintoizm’deki Su Tanrısı Suijin’e kadar ilerler. (Suijin’in doğurganlığın ve annelerin azizi olarak da bilindiğini yeri gelmişken ekleyeyim.)
Anlatıcı, gençliğini annesiyle geçirir. Babası da evin hemen bitişiğindeki mezarlıktadır. “Annemin mutfakta oluşu nasıl normalse, babamın mezarlıkta oluşu da o kadar normaldi” der bir yerde. Babası bir dere taşması sonucunda öldüğü için yerin altının tamamen sularla kaplı olduğunu düşünür ve en küçük bir su birikintisine dahi basacak olursa oraya düşüp yerin altına çekileceğini inanır. Denizden “koparılıp” akvaryumun koruyuculuğuna koyulan su, bu yüzden daha anlamlıdır. Özellikle de çocuğun akvaryuma ısrarla bir kale koymak istemesi de aynı güvenlik ihtiyacına yorulabilir.
Su, Tsushima için çok önemli bir temadır. Zira babası metresiyle beraber suya atlayarak intihar etmiştir. Oğlu da küvette boğulmuştur. Bu yüzden ‘Sular Âlemi’, Tsushima’nın yazdıkları içinde ayrı bir yerde durur.
DUVARLAR, EVDEKİLERİ KORUDUĞU ÖLÇÜDE YALNIZLAŞTIRIR
Kitapla aynı isme sahip ‘Köpeklere ve Duvarlara Dair’ öyküsünde de anlatıcının abisinin zihinsel engelli olması ve anlatıcının onunla ilgilenmesi de otobiyografik bir ayrıntıdır elbette. İlk öyküdeki tema nasıl ki su ve balıksa, burada da -adı üstünde- köpekler ve duvarlardır.
Öykü, parkın ortasında yer alan bir duvarla açılır. Bir sanat eseri olan bu duvarın ortasında bir insanın sureti vardır. Yani biri duvarın içinden geçmeye çalışıyor gibidir. Bu tema da ilk öyküdeki gibi bir çıkış noktası, bir özettir. Zira bu eseri “duvara toslamış bir insan” olarak değerlendirebileceğimiz gibi, “sınırları zorlayan bir insan” olarak da değerlendirebiliriz.
Öykünün devamında karşımıza çıkan duvarlar çok yönlü okumaya açıktır. Örneğin aile evinin etrafındaki duvarlar, evdekileri koruduğu ölçüde yalnızlaştıran, hatta bazı bazı bir korku unsuruna dönüşen “şeyler”dir.
Köpekler de o duvarların içindedir. Her değiştirilen ev yeni bir köpek ve yeni duvarlar demektir. Ancak ailenin taşındığı evlerin duvarları giderek sağlamlaşmakta, giderek büyümektedir. Hatta en son yerleşilen evin duvarları o evin boyunu aşar. İşte bu duvarların içinde dul bir anne, zihinsel engelli bir erkek çocuk ve anlatıcı olan küçük bir kız vardır.
Öyküdeki bir başka duvarsa zihinsel engelli çocuğun okuduğu okulda inşa edilir. Okuldaki “normal” öğrencilerin velileri, çocuklarına kötü örnek oluyorlar diye, özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklara bir “çare” bulunmasını isterler. Müdüriyet de onların sınıflarının ve oyun alanlarının bulunduğu yerleri duvarlarla ayırır.
‘YAZMAK BENİM İÇİN KENDİMİ DOĞRULAMANIN BİR YOLU’
Kitaptaki iki öykünün de biçimsel kurulumu birbirine benzerdir. İkisi de yaklaşık otuzar sayfa ve ikisi de tematik bir girişin ardından uzun bir geçmiş hikâyeyle devam eder. Öyle ki geçmiş hikaye, şimdiki hikâyeden daha ilgi çekici ve daha masalsıdır. Tsushima’nın süssüz püssüz cümlelerle, sakince akan dili de buna eklenince ortaya iki başarılı öykü çıktığını söyleyebiliriz.
Chicago Tribune’deki yazının devamında şöyle der Tsushima:
“Yazmak benim için kendimi doğrulamanın bir yolu. Yazmayı bırakırsam kendimi ipsiz bir uçurtma gibi hissederim. Kurgu yazıyorum ama yazdığım kurguyu deneyimliyorum. Bu anlamda, onlar artık kurgu değil, gerçek. Bu korkutucu. Diğer romancılar gibi ben de gerçek bir hayat ve yazarlık hayatı yaşıyorum. Bazen hangisinin hangisi olduğunu karıştırıyorum.”
‘Köpeklere ve Duvarlara Dair’ kısacık bir kitap, 62 sayfa ama kolay okunacak, tüketilip geçilecek bir çalışma değil. Özellikle de Tsushima’nın hayatındaki kimi ayrıntıları öğrendikten sonra.
Tsushima’nın diğer kitaplarının da çevrilmesi dileğiyle diyelim.